top of page
  • Black Facebook Icon
  • Black Instagram Icon
  • Siyah YouTube Simgesi

SEDEF DİNKÇİ İLE MİTOLOJİ VE SANAT TARİHİ

  • Sedef Dinkçi
  • 4 May 2021
  • 3 dakikada okunur

SANAT KÖŞESİ'nden MERHABA …


ree

İnsanın küçük bir köşeden, kendi dışındaki insanlarla, sanatla beslediği duygularını paylaşması, bence iletişimin doruk noktasıdır… Hatta yaşamımıza anlam katan renkler, şekiller ve onları ifade eden Sanatla zaman zaman zehirlenip, “iyi ki” diyebileceğimiz yazılarda buluşmak üzere, ruhunuzu güvenle teslim edebileceğiniz bir “ruh terzisinden” sevgiyle, estetikle ortaya konan yaratıcılığın her türünü paylaşıp, mutlu olabileceğimiz bu köşeden birbirimizin gönlüne sıkça akmak dileğiyle… SANAT ZEHİRLENMESİ demişken, ilk buluşmamızda “STENDHAL SENDROMU”nu okuyalım derim…

  • Henri Beyle Fransa’nın unutulmaz yazarı, unutulmaz romanları kadar, seyehatlerini de kaleme alarak bir çok okunası esere imza atmıştır…

Henri Beyle oldukça değişik bir psikolojiye sahipti, babasına duyduğu nefretten dolayı, onun ismini kullanmamak adına kendi seçtiği “Stendhal” takma adını kullanmayı tercih etmişti. Ayrıca hayatı boyunca çirkin olduğunu düşünerek kendinde yarattığı kompleksten dolayı gizliden gizliye utanç duymuştur ve yine hayatı boyunca dolaylı ya da dolaysız olarak yalan söylemiştir… Bütün bunları “Parma Manastırı” adlı eserini okurken hissedebilirsiniz…

“Tanrının tek özrü varolmayışıdır” diye bir cümle kurup 1844-1900 yılları arasında yaşayan Nietzsche’ de, kıskançlık uyandırmış bir felsefiyat (felsefe – edebiyat) dahisidir aynı zamanda…

Derin ama tek taraflı aşklar yaşamış bir “aşk-ı mağdur” idi aynı zamanda…”De l’amur” karşılıksız yaşadığı,en çok sarsıldığı ve günlük tutup duygularını yazdığı unutulmaz aşkının 1820’de basılan kitabıydı…”Aşk”ı dile getirirken yaptığı betimlemeler onun ruh halini yansıtıyordu hep…

1821’de İtalya’ya kaçtı…Evet resmen kaçtı, çünkü Matilde’nin aşkına karşılık vermemesi onun yaratıcılığını ya inanılmaz doruklara çıkartıp ruhuna zarar verecek fiziksel deneyimler yaşatıyordu, ya da kendini işe yaramaz hissettirip, ızdıraplara gömülüyordu. Bu yaşadıklarından İtalya’da da kurtulamadı, hatta daha ilginç şeyler hissetmeye başladı…

Floransa’daki İtalyan Rönesansı’na ait sanat eserlerini ziyareti sırasında yaşadığı olumsuz sayılabilecek deneyimlerini yazıya döktü, bu yazılardan “Milan’dan Reggio’ya Yolculuk” adlı bir eser ortaya çıktı…

Stendhal, Floransa’nın Santa Croce Katedrali’ni ziyarete gittiğinde, ilk olarak Giotto’nun ünlü tavan fresklerine tanıklık ederken, gördüğü şey karşısında duygularının coşkusuna engel olamadı ve şunları yazdı: “Floransa’da bulunma ve anıt mezarlarını gördüğüm o büyük insanlarla yakın olma fikri beni kendimden geçercesine heyecanlandırıyor. Bu görkemli güzelliğin içine çekiliyordum adeta… Öyle bir ilahi noktaya yükseldim ki…” ” Her şey ruhumla capcanlı konuşuyordu sanki, bu yaşadıklarımı unutmam mümkün değil… Berlin’deki doktorumun “sinir” dediği şey aslında eserle bütünleştikçe bendeki hakim olamadığım kalp çarpıntıları…Bir nevi hayatım bedenimden çekiliyor gibi, her an düşme korkusuyla yürüyorum.” Bu bir “Sanat zehirlenmesi” idi…

Bu ruhsal değişimi bir tek Stendhal yaşamıyordu, aynı şekilde sanat eserleri karşısında tatmin duygusu ile yükselen haz değerleri insanları sağlık sorunu gibi algılayıp adını koyamadıkları bir durumun içinde bırakıyordu, ancak yaşadıklarını bu kadar net, bu kadar doğru ifade ederek kitabında yer veren Stendhal bu geçici duygusal zehirlenmenin isim babası olacaktı… Bir gün Uffizi Galerisi Müdürü Eike Schmidt tarafından verilen bir röportajda: “Son yıllarda galerimizdeki önemli eserlerin önünde çok sayıda fenalaşma vakası yaşandı” şeklinde yaptığı bir açıklamayla gündeme Stendhal’ı oturtdu. Daha doğrusu insanlar bu aşırı heyecanlanma, kalp çarpıntısı, ağız kuruluğu, baş dönmesi, panik atak ve ya bayılmayla sonuçlanan, kafa karışıklığı ve yönelim bozukluğu, mide bulantısı gibi çeşitli semptomlara sebep olan şeyin bir tek kendilerinde olmadığını, bunun bir ruh hastalığı olduğunu, adının da “Stendhal sendromu” olduğunu öğrendiler…

Evet…Özellikle Floransa Stendhal Sendromu’nun en rahat gözlemlendiği bölgelerden biridir. Bazı insanlar sanat eserlerine yoğun oranda maruz kaldığında fiziksel ve duygusal kaygı yaşayabiliyor, hatta dissosiyatif ataklar, geçici hafıza kaybı, paranoya ve -aşırı durumlarda- halüsinasyonlar ve geçici “delilik” de sendromun bazı semptomları arasında bulunuyor…

Kısacası “Sanat zehirlenmesi” olarak ifade edilen bu semptom en son 15 Aralık 2018’de yine Floransa’nın ve İtalya’nın en ünlü müzelerinden Uffizi Galerisi’nde yaşanmıştır, galeriyi gezen bir kişinin kalbi, Sandro Botticelli’nin “Venüs’ün Doğuşu” tablosuna bakarken durur, müze ziyaretçisine ilk müdahale ise tesadüfen müzeyi gezen bir doktor grubu tarafından yapılır ve müzedeki defibrilatörle (elektro-şok cihazı) ziyaretçinin kalbi çalıştırılır…

*Marie-Henry Beyle/Stendhal… *Tablo/ Sandro Botticelli /Venüs ‘ün Doğuşu… SEDEF DİNKÇİ

Comments


Kıbrıs şehitler caddesi (Uluyol) Altın Han kat 4 no 65 Osmangazi/Bursa

Tel : 0 549 354 54 01

 

Bize Ulaşın!

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

  • Siyah YouTube Simgesi
  • Black Facebook Icon
  • Black Instagram Icon
bottom of page